Karaşar bölgesinde şimdiye dek arkeolojik-tarihi çalışmalar yapılmadığı için yerleşmenin tarihi açıklık kazanmadı. Ama elimize geçen verilere bakılırsa, en eski yerleşmenin Hititlere ait olduğu görülür. Hititlerden sonra, MÖ 12.yüzyıl sonlarına doğru Frigler, daha sonra Lidyalılar ortaya çıkar. Bu tarihlerden sonra da Bizanslıların ve sonra Oğuz boyları ve Selçukluların izlerine rastlanır. Selçukluların yönetimi altındaki bölge, 1240 yılında Moğolların yönetimine girer. Moğolların, Anadolu'yu istilası sırasında halkın bir kısmı göç eti. Bolu ve sonra Oğuz boyları burada tekrar etkili oldu. Günümüzde, Bolu ve Beypazarı çevresinde halen Oğuz boylarının adlarını taşıyan yerleşme yerleri vardır.
KARAŞAR ADININ KAYNAĞI
Karaşar'ın ismini, erkeklerin başlarında siyah puşu, bellerinde Karaşal, bacaklarında siyah şalvar kullanmasından; kadınların ise başlarında fes ve çember (abani), sırtlarında üç etekli entari ve bunu tamamlayan feymana, bellerinde acem veya tarabulu denilen şal kuşağı kullanmasından aldığı, bu nedenle çevrede yöre insanının Karaşallılar lakabıyla anıldıkları, bu deyişin zamanla Karaşar'a dönüştüğü söylenmektedir. Genellikle halkı sevecen, yardımsever, zeki ve son derece çalışkan insanlardır.
13.yüzyılda Moğol İmparatoru Cengiz Han'ın İran'ın kuzeydoğusunda bulunan Horasan bölgesini ele geçirmesiyle burada yaşayan Türkmen boylarının bir bölümü Konya yakınlarına göç etmişlerdir. Karaşar'ın ilk sakinleri de Horasan'dan Konya dolaylarına gelen boylardandır. Konya dolaylarında yörük olarak yaşarlarken boy içindeki bazı kargaşalıktan dolayı yedi aile içlerinden ayrılarak kuzeye doğru gitmişlerdir. Bu olay Osmanlı Devleti'nin yeni kurulduğu dönemlere rastlar. Bu yedi aile Beypazarı'nın doğusunda bulunan Yoğunpelit isimli bir köyün bulunduğu yerde bir kaynak başına (Şimşit Dere Kaynağı) ilk olarak yerleşmişlerdir.
Buraya gelen sakinler sonradan bilhassa gözden uzak olmak ve sürülerine elverişli bir yer bulmak için etrafı dağlar, tepeler ve büyük ormanlarla çevrili 1300 metre yükseklikteki bu tepelerden birinin eteğine kesin olarak bilinmemekle 1420 yılında yerleşmişlerdir.
Gelen bu yedi aileden Nadarlar doğu, Kaşlar kuzey, Kepiçler batı, Yağaplar güney yörelere yerleşmişlerdir. Aşiretin diğer aileleri olan Söğütoğulları, Ortaoğulları ve Simitoğulları da yakın yörelere dağılmışlardır.
Karaşar'ın tarihi Türklerin anayurdu Orta Asya'ya kadar dayanır. Adını aynı adla anılan ve kökü Uygurların (Dokuz Oğuz-On Uygur) ilk yerleşim yeri olan Doğu Türkistan (Bugünkü Çin sınırları içinde bulunan Tanrı dağları-Beşbalık-Turfan-Karabalgasun bölgeleri) deki yerleşik bir Oğuz (Türkmen) boyundan almıştır. Nitekim Doğu Türkistan'da Karaşar ve Köseler adlı yerleşim yerleri vardır. Meydan Larouse'de Karaşar'ın, Türkistan'da Göktürkler ve Uygurlar zamanında iktisadi bakımdan hayli gelişmiş bir şehir olduğunu yazmaktadır. Ayrıca Prof. Dr. Lazslo Rosanyi'nın "Tarihte Türklük" adlı kitabında Kara Şahr olarak ismi zikredilmektedir.
Karaşarlı aşiretlerin Orta Asya'dan batıya gelirken kıyafetleri sade olup daima siyaha kaçardı. Başlarında kara fes, bellerinde kara şal ve bacaklarında kara şallardan ötürü 'Karaşallılar geliyor' derlerdi. Aşiretin isminin zamanla Karaşar'lı ismine döndüğü rivayet edilmektedir.
"...745'den itibaren, Büyük Türk Hakanlığı'nı temsil etmeye başlayan Dokuz Oğuz-On Uygurların hakimiyeti başlar. Yerleşik hayatın iyice genişlediği, kültür ve medeniyet itibariyle pek zengin olan bu dönemde, siyasi açıdan da parlak zamanlar yaşanır. 762 yılında Böğü Kağan Çin İmparatorluğu'nun başkentini zapteder. Mani dinini kabul eden bu Kağan, biraz da bu bahane ile Çin'e sürekli müdahalelerde bulunur. Ancak, bu din halk içinde itibar görmez.
Dokuzuncu asrın başlarından itibaren Yenisey bölgesinde güçlü bir valık haline gelen Kırgızların Uygurların üzerindeki baskıları artmaya başlar. 840 yılında Uygur topraklarına girip başkenti zapteder ve hakanı öldürürler. Uygurların bir kısmı güney batıya doğru göçerler. Doğu Türkistan'a göçenler burada ayrı bir devlet kurar ve Çin ile iyi münasebetler içinde yaşayarak ticareti geliştirmeye çalışırlar."
940'da Büyük Türk Hakanlığı'nın Müslüman Türk Devleti olan Karahanlılara geçmesinden sonra da Uygurlar sönük bir krallık halinde 1260 yılına kadar devam ederler.
Onuncu asrın ortalarına doğru gelindiğinde, Büyük Türk Hakanlığını, yine Açinaoğullarından olan Kara-Hanlılar temsil etmeye başlar. Asıl unsurunu Karluk boyunun temsil ettiği bu hakimiyet dönemi, hemen hemen bütün Türk dünyasının müslümanlaştığı devreyi ifade eder. Büyük Hakanlık 1040 yılında Selçuklulara geçtiğinde, Türklerin müslümanlaşması, esas itibariyle tamamlanmış bulunuyordu."
Meydan Larousse Ansiklopedisi'nin 6.cildinin 949. sayfasında Türkistan'da Karaşar adını taşıyan bir kent olduğu yazılıdır.
Edebiyatçı Seyit Karaalioğlu, "Göktürklerden sonra Orta asya'da Türk kültürünü yükselten, Türk uygarlığını geliştiren, Türk üstünlüğünü yayan Uygun Türkleridir. Başşehirleri ise, Turfan, Hoco, Kumul, Küçe ve Karaşar olduğunu" yazar.
Meydan Larousse Ansiklopedisi'nin "Uygurlar" maddesinde şu bilgiler yer almıştır.
"Kutluğ Bilgi Kül Kağan, Uygur Devletini kurduktan kısa bir süre sonra öldü. Yerine oğlu Bayan Çur geçti. Babasının devrinde Yabguluk yapmış olan Bayan Çur Kağan, Batı sınırında bulunan Türkeş Devletini yenerek ülkesini Seyhun Irmağına kadar genişletti. Sonra da Doğu Türkistan'daki ticaret şehirlerini ele geçirmiş olan Tibetlileri, Doğu Türkistan'dan çıkardı. Böylece ticaret hayatına atılan Doğu Türkistan'dan çıkardı. Böylece ticaret hayatına atılan Uygurlar, Tugan Beşbalığ, Kuça ve Karaşar gibi şehirlere yerleşmeye başladılar. (...) 840'da büyük bir Kırgız ordusu Uygur başkenti Ordu Balığ'ı ele geçirdi. Halkın çoğunu kılıçtan geçirdi. Bu olaydan sonra Uygurlar çeşitli ülkelere göç ettiler. Kırgızlardan kurtulan 15 Uygur boyu, batıda Karluklara sığındı. Bazı Uygur boyları Doğu Türkistan'daki Turfan, Karaşar şehirlerine yerleştiler. (...) Uygurlar; en medeni Türk kavimlerinden biriydi. Doğu Türkistan'daki Kara Balgasun, Beş Balığ, Karaşar, Hoço, Turfan, Kargar, Kargan gibi birçok şehri geliştirerek yerleşik hayata geçtiler. (...) Uygurlar arasında Mani ve Buddha (Budizm) dinleri yayıldı..."
Tarihçi Kemal Su, Uygurlar ve Uygur Medeniyeti adlı eserinde şu bilgilere yer verir:
"Şarkı-tiyan-Şan Uygurların Pay-ı tahtı 'Hoco' şehri idi... Uygur Hanları yazın Beşbalıg şehrinde otururlardı... Beşbalıg beş şehir demektir. Bu şehir Hoço, Beşbalıg, Sülmü, Canbalıg, Yenibalıg'dır. Bunlardan 'Karahoço' şehrinin harabelerinde birçok kıymetli araştırmalar yapılan şehirde... Karahoço (Karaşar/H.N.Ş) tarafında oturanlar 'Kara Uygur', Sütjav tarafında yaşayanlar 'Sarı Uygur' adlarını taşıyorlardı. Kara Uygurlar kendi dillerini unutmuşlar; Moğolca konuşmaktadırlar. Sarı Uygurlar ise dillerini ve eski medeniyet eserlerini muhafaza etmişlerdir. Gerek Sarı, gerek Kara Uygurlar Budist mezhebine sahiptirler... 981'de Karahoço şehrini ziyaret etmiş olan Vanyandi aristokratların at, koyun, ördek, kaz eti yediklerini kaybediyor..."
Prof. Dr. Bahaddin Ögel'in İslamiyetten Önce Türk Kültür Tarihi adlı yapıtında Uygurlarla ilgili şu açıklamayı yapar:
"Uygurların Güneyde temas ettikleri başlıca kültürler, Çin ve Doğu Türkistan kültürleri idi. Uygurların Çin'le olan temasları daha ziyade siyasi bir gaye gütmekte idi. Ellerinde de Maniheizm gibi kuvvetli bir din ve kültür silahı vardı. Mani dinini kabul eden ve hatta rahiplik mevkilerini de ellrinde tutan Uygurlar, yavaş yavaş Çin'in uzak bölgelerine kadar yayılıyorlar ve Mani mabetleri kurmaya, bu münasebetle de Mani dinini yaymaya çalışıyorlardı. Uygur Kağanı da bu din adamlarının faaliyetlerini siyasi nüfuz ve kuvveti ile destekliyordu.
Kuça ve Turfan gibi Doğu Türkistan'ın kültür merkezlerine karşı ise; Uygurların siyaseti tamamen ayrı bir maahiyet taşıyordu. Denebilir ki, Uygur devletinin Güney sınırı, bu şehirler ile yan yana idi. Kültür münasebetlerinin de Uygur devletinin teşekkül devirlerinden itibaren başlamış olması çok muhtemeldi. Uygurlar, bu şehirleri kendi himayeleri altına almışlardır. Zaman zaman Tibetlilerin bu şehirlere karşı hücumları da, çok kanlı olarak Uygur Kağanı tarafından püskürtülmekte idi. (...) Tugan Ovası, esas itibari ile Bogdo-Ola dağlarının Bulayık yamaçlarına yakın bir yerde bulunuyordu. Bu dağlar Tanrı silsilesinin doğu ucuydu. Ovanın ortasını, doğu-batı istikametinde küçük ve aşınmış tepecikler kesmekte idi. Uygurlara ait eserler bilhassa bu bölgede bulunmakta; burası ilmi kitaplarda Kızıl adı ile adlandırılmakta idi. Bu tepecik silsilelerinin Karahoço (Karaşar/H.N.Ş.) denen kısımlarının eteğinde iki şehir harabesi görülüyordu. Bunlardan ovanın içinde olanı, Karahoço şehri; tepeciklere yakın olanı ise meşhur Hoço şehri idi. Hoço, bir Uygur şehridir."
Yazılı kaynaklara bakılırsa Karaşar, Uygur Tüklerindendir.
KARAŞAR ADININ KÖK AÇILIMI
Karaşar adının gerçek anlamını çözebilmek için öncelikle Akkoyunlu Türk İmparatorluğunun yaradılış destanını çok iyi analiz etmek gerekir. Bu efsane, gerçek Türk soyunun etimolojik tahlillerini yapmak için temel bilgileri içermektedir.
"Şeytana esir düşen adem oğullarının, şeytana esaretten kurtarılması için; Cenab-ı Allah'ın (cc) yedi çor'unun kara yoluk'larının kutsal atalar mağarasındaki KÜL katmanına düşmesi ve ol emri üzerine tour-or'maları ile başlayan yedi kutsal atadan türeyen uygar insanlık tarihidir.
AÇIKLAMA
Çor : Hakim dildeki sentaks değişiminden ŞOR ve Şar şekline dönüşmüştür
Kara : İlahi (Örnek: alnıma yazılmış bu kara (ilahi) yazı
Yoluk : Gölge (eski kök dilimizde yola düşen gölge)
Kül : Saf kil (yaradılış hamuru)
Tour-ol : Tuğrul (doğrulup ayakta duran) ve doğrulan
Yukarıda açıklandığı gibi, Karaşar adının temel dil bilimine göre ilahi gölge'den gelen hakim kavim olduğu ortaya çıkar. Karaşar adına Orta Asya'nın en eski kentlerinden biri olan Karaçor kentinden Anadolu'ya göçen "Konfedere Türkmen Boylar Birliğinin" mensupları olduğu apaçık ortadadır. Bu konfedere aşiretler birliğinin ilk öncüleri olan Touralı (Turalı-Turali) Ak Sungur Han'ın komutasında Musul'a gelen Karahanlı Türkmenlerinin soyları olan ve birleşik haçlı ordularını geldikleri yerlere süren bu millet 1030 yılından 1502 yılına kadar devlet olma geleneklerini sürdürmüşlerdir. Akkoyunlu İmparatoru (Uzun Hasan'dan sonra dağılma sürecine giren konfedere boylar, 1690 lı yıllardan itibaren o zamanki adı İç-İl olan bugünkü Yozgat-Kırıkkale- Ankara-Çankırı-Sivas-Çorum-Kayseri bölgelerine göçmüş ve yeni yurtlarında günümüze kadar yaşamlarını sürdürmüşlerdir.
Karaşar adı Cevdet Türkkay'ın Osmanlı Aşiret ve Cemaatleri kitabında 'Yörükan' taifesindendir diye kayıtlıdır. Buradan da Türkmen ve Yörük adının verilişinden yola çıkılarak;
Türkmen : Akkoyunlu İmparatorluk sınırları içinde yaşayan.
Yörük : Aynı dönemde Osmanlı Devleti içinde yaşayan.
Karaşar boyunun 1500'lü yıllarda Osmanlı topraklarında yaşamlarını sürdürdüğü sonucu çıkmaktadır. Çünkü Yörük ve Türkmen aynı genetik soydan olmasına rağmen, tabii oldukları devlete göre isimlendirilmiştir.
Orta Asya'da Karaşar adını taşıyan bir kent var.
KARAŞAR KENTİ VE BEYLİĞİ
Kentin Adı: En eski Çin kaynaklarında Yen-Ch'i (Yenki) şeklinde yazılmaktadır. Göktürk çağında bu kenti görmüş olan ünlü Hsüan Tsang ise, kentin adını ufak bir değişiklik ile, Akini (A-ch'i-ni) şeklinde yazmıştır. Eski Buda kitapları Orta Asya kentlerinden söz açarlarken, I-ni adlı bir kentten de söz etmişlerdir. Bundan dolayı Karaşar'ın eski adını Buda dini ile igili bir köke bağlamak isteyenler çok olmuştur. Çünkü Buda dininin Orta Asya'da yayılışı çok eski çağlarda olmuştu. Ayrıca Orta Asya'da bulunmuş eski Sanskrit belgelerinde, Agni ve Kuci adlarını taşıyan iki komşu kentten de söz ediliyordu. Bunların da Karaşar, (yani Akini) ile Kuça kentlerinden başka bir yer olmadıkları kuşkusuz idi. Agni sözü, Sanskrit dilinde "ateş" anlayışına geliyordu. Ateş ile Karaşar kenti arasında bir ilişki kurabilmek için geniş olarak, kentin yakınlarında bir yanardağ aranmıştır. Kuça kuzeyinde kükürt madenlerinin bulunduğundan haberimiz vardır. Chin sülalesinin İmparatoru Wu ile aynı çağda yaşamış olan (M.S. 265-290) Chang Hua adlı Çinli bir tabiat bilgininin yazdığı raporda, Yulduz vadisi ile Akdağ yakınlarındaki Chieh-mi kentinde büyük kükürt madenleri bulunduğundan söz açılmaktadır. Buna rağmen Karaşar kentine adını verebilecek bir yanardağın varlığını görmüyoruz. Bazıları da Karaşar'ın eski adının Arşi olduğu görüşündedirler. Karaşar sözü ise, Kara-Şehir deyiminden gelmektedir.
"Şehirdeki Hayat ve Yaşayış: "...Karaşar, (yani Yenki) devletinin beyi, Güney ırmağı (Nan-ho)adlı yerde oturur. Burası, (Turfan'ın güneyinde bulunan Lukçun'daki Çin komutanlığından) 800 mil uzaklıktadır. Doğudaki Çin başkentinden olan uzaklığı ise, 8200 mildir. Bu beylikte 15.000 aile ve 52.000 kişi yaşar. Seçme askerlerinin sayısı ise, 20.000 kadardır.
"Karaşar beyliğinin dört tarafı dağlar ile çevrilidir. Bu dağlar, Kuça beyliğindeki sıradağlar ile birleşirler. (Karaşar'a) giden yollar, türlü engeller ile doludur. Burasının, savunması da kolaydır. Dört daağın oluşturduğu girintiler arasında, bir de göl vardır. Bu gölün kıyılarında kurulmuş olan kent, 30 milden fazla genişlikteki bir alana yayılmıştır..."
Bu büyük Karaşar gölünden daha eski kaynaklar da söz açarlar ve "bu gölde çok balık bulunur" derler. M.S. III. yüzyıla ait Çin tarihleri ise, Karaşar kenti ile halkının yaşayışlarını şöyle anlatırlar: ".......Karaşar, (yani Yenki) Beyliği, Çin başkenti Loyang'ın 8200 mil batısına düşer. Onların arazisi, güneyde Kurla, (yani Wei-li'ye) kadar uzanır. Kuzey yönlerinden ise, Wusun'lar ile sınırdaştırlar. Beyliğin bir kenarı, 400 mil kadar genişliktedir. Kentin ddört yanı, yüksek dağlar ile çevrilmiştir. (Beyliğin) yollarından geçmek çok zordur. Yollar, çok sıkışık ve dardırlar. Orasını yüz kişi bile savunmuş olsa, bin askerin geçmesini önleyebilirdi.
"Onların geleneklerine göre, erkekler saçlarını keserlerdi. Kadınlar ise, yelek giyinirler ve uzun pantolonlar kullanırlardı. Onların evlenme gelenekleri ise, tıpkı Çin'dekiler gibidir.
"Beylerinin, birkaç düzine insandan oluşan bir muhafız birliği vardır. Bu birliğe bağlı askerler çok gururludurlar ve taşkınlık yaparlar. Onlar, diğer kişilerin topluluktaki rütbe ve dereceleri ne olursa olsun, hiç kimseye karşı saygı göstermezler..."
"Karaşar Beyliğinin "başkenti" de vardı. Bu başkentten en eski kaynaklarımızda söz açılmaktadır. Fakat ondan sonra Toba Devletinin resmi tarihinde yeniden bu başkentten söz açılmaktadır: "... Karaşar Devleti, Kuça'nın güneyine düşer. Onların başkenti Yüan-ch'ü (kentidir). (Bu kent, Göktürklerin başkenti) Ak-dağ'ın yetmiş mil güneyindedir... (Başkentin?) güneyinde on milden fazla genişliği olan büyük bir göl vardır. Bu gölde bol miktarda balık, tuz ve saz bulunur..." En eski kaynağımız olan "İlk Han Sülalesi Tarihi"nde aynı konu ile ilgili olarak şöyle deniyordu: ".... Karaşar (Yneki) devletinin kralının oturma yeri, Yüan-ch'ü kentidir. (Çin başkenti) Çangan'dan uzaklığı 7300 mildir...Kuzeyden, Wussun'lar ile sınırdaştırlar. Onların memleketinde büyük bir göl vardır. (Bu gölde) balık pek çoktur."
"Bu iki bilgiyi kararlaştırdığımız zaman, Toba'ların devlet tarihinin eski kaynaklardan epeyce bir aktarma yaptığını görürüz. Bunun yanında eski bilgiler ile yenileri ustaca birbirlerine benzeştiremedikleri de gözden kaçmamaktadır. Göktürk çağındaki kaynaklar ise, Karaşar beyliği hakkında şöyle diyorlardı:
"... Karaşar beyliği, (yani Akini), doğudan batıya 600 mil uzunlukta ve kuzeyden güneye ise 400 mil genişliktedir. Büyük bir başkentleri vardır. Kentin çevresi altı veya yedi mil kadar bir genişliktedir. Başkentleri, dört tarafından dağların eteklerine dayanmıştır. Yolları, uçurumlar, ile dolu ve tehlikelidir. Bundan dolayı (kentin) savunması kolaydır. Etrafı dereler ve ırmaklar ile çevrilmiştir. Bu nedenle bu sular, ziraat için düzen altına alınmıştır... Bir (budist rahip) buraları gezmiş ve 200 mil kadar güney batıya doğru yönelmişti. Büyük olmayan bir dağı geçmiş ve bundan sonra da, (belki de Kaydu ve Gonçok suları olan), iki büyük ırmağı geçmişti. Irmakların bulunduğu düz bir yere erişmiş ve buradan da Kuça'ya gitmişti. Bunun için de 700 mil yol yürümek zorunda kalmıştı..."
Yukarıdaki belgeleri, karşılaştırmak için Göktürk çağı kaynaklarından bir çevirmeyi daha sunmayı faydalı görüyoruz.:
"... Karaşar beyliği, kuş uçuşu ile Çin başkentinin 7000 milden daha fazla uzaklıktadır ve batıısındadır. Beylik, doğudan batıya 600 mil uzunlukta ve kuzeyden güneye ise 400 mil genişliktedir. Doğusunda Turfan ve batısında Kuça Beylikleri bulunur. Güneylerinde Wei-li Beyliği ve kuzeylerinde de Wusun'lar vardır.
"Kanallar, (beyliğin içinde) dönüp dolaşarak tarlaları sularlar. Toprakları, darı ve bağ ekimine çok uygundur. Onlar için çok yararlı olan balık ve tuz ticareti yapılır. Onlar, kendi öz geleneklerine göre saçlarını keserler ve yün elbiseler giyinirlerdi. Burada 4000 aile yaşar ve 2000 kadar da seçme askerleri vardır. Karaşar Beyliği, her çağda sürekli olarak Göktürklere bağlı kalmıştı."
"Karaşar halkı, zevk ve eğlenceye çok düşkün idi. Geleneklerine göre, eğlenmeye büyük değer verirlerdi. İkimci ve üçüncü aylarda, (yani şubat ve mart aylarında), kırlara çıkarak kurbanlar verirlerdi. Dördüncü ayda, (yani nisan ayı) ile ayın on beşinci günlerinde ise, ağaçlıklar arasında gezinirlerdi. Eylül ayının yedinci günü de kendi atalarına kurban sıunarlardı. Şubat ayının on beşinci gününde onların beyleri kentten çıkıp gezmeye başlardı. Bu (kontrol) gezintisi, yıl sonuna kadar devam ederdi...".
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder